10 Ağustos 2009 Pazartesi
CİTY of ANGELS (1998)
"Saçını bir kere koklamak, onu öpmek, elini bir kere tutmak her şeye değer, sonrasında onsuz yaşamak bile buna değer''
City of Angels, ‘Der Himmel Über Berlin’ (Berlin Üzerinde Gökyüzü) adlı filmden esinlenerek çekilmiştir. 'Wim Wenders’ın sunduğu zengin görsellik ve içerikle ‘Berlin Üzerinde Gökyüzü’, izlenmeye değer, takdire şayan bir film. Wim wenders’in şaheseri, melankolik bir hava yakalamasının yanı sıra felsefik anlatımıyla bir başyapıt olma özelliğini taşıyor. Bu başyapıt’ı bir türe indirgemek ise yanlış olur. Film aşkı çoğu aşk filmlerinden daha iyi ve yalın anlatsa da filme, ne tam anlamıyla bir aşk filmi diyebiliriz ne de başka tür bir film. Bir türe hapsetmek bu klasiği, son derece sığ olur.
(Berlin Üzerinde Gökyüzü'nden bir kare)
Bu nedenle Melekler Şehri ile Berlin Üzerinde Gökyüzü’nü birbiriyle kıyaslamak da yanlış olur. Wim Wenders, doğu-batı diye ikiye bölünmüş Berlin’de, ‘Duvar’ı sık sık karşımıza çıkarır. Ayrıca filmde ‘aşk’ konusu, hayatın ‘basit bir sonucu’ olarak ele alınmışken, City of Angels, aşkı ‘var olmanın büyük bir nedeni’ olarak görür. Oysaki romantizm, Berlin Üzerinde Gökyüzü’nün küçük bir parçasıdır. Melekler Şehri’nde ise romantizm had safhadadır. Bu nedenle her ne kadar Melekler Şehri, Berlin Üzerinde Gökyüzü’nden esinlenerek çekilmiş bir film (yeniden çevrim) olsa da birbiriyle kıyaslanması yanlış olacaktır. Çünkü Wim Wenders, filmini felsefi ve şiirsel bir anlatım dili ile sunarken hayatın olumsuz yanlarına da değinmiştir. Melekler Şehri’nin yönetmeni Brad Silberling ise filmini, büyülü bir aşkı merkezine alarak çeker. Bu yönüyle bu iki film ayrı değerlendirilmelidir. Melekler Şehri’nde hayatın güzelliklerine, unutulmaz diyalog ve sahnelerle değinirken; aşk unsuru her zaman filmin odak noktası olmuştur. Bu yönüyle City of Angels için kusursuz bir aşk filmi dememiz, yerinde olacaktır. Fakat aynı şeyi, Der Himmel über Berlin için dememiz filme haksızlık olur.
Seth: Bana armut'un tadını anlat, 'Hemingway' gibi.
Maggie: Armut'un tadını bilmiyor musun?
Seth: Armut'un tadının sana nasıl geldiğini bilmiyorum!
Melekler Şehri, aşkı için ölümsüz hayatı bırakıp ölümlü hayatı seçen ‘Seth Plate’ ile hiçbir şey yapmadığı halde onu, her türlü konfor ve şeyden vazgeçirtecek kadar kendine aşık eden Dr. Maggie Rice’ın hikayesi. Öyle güzel bir aşk filmidir ki bu film, insanın hayata bakış açısını değiştirebilecek öğelerle süslenmiştir. Bu öğelerden en önemlisi, hayatın güzel olduğu vurgusudur. Bu güzelliği yönetmen birçok metofor kullanarak etkileyici şekilde anlatmayı başarıyor. Özellikle Seth’in aşkı için ölümlü olduğu anın sonrasında Maggie’nin yanına giderken, zıplayarak, yere sert sert vurarak, yürüdüğünü ‘hissederek’ yürümesi, bunun en güzel örneklerinden birisi. Armut ile ilgili sahnesi de aynı şekilde bir armut’un ne denli güzel olabileceğinin altını çiziyor ve tadını damağımızda hissetmemizi sağlıyor. Sadece armut yemek bile bazan tek başına hayatı güzel kılabilir.
Müziklerinin de film kadar etkileyici olması, filmdeki her sahnenin daha da yüreğe işlemesini sağlıyor. Özellikle ‘Goo Goo Dolls’un İris, ‘Alanis Morissette’nin Uninvited, ‘Sarah Mclachlan’ın Angel adlı parçaları kesinlikle dinlenilmelidir.
“İçlerinden birine aşık olana kadar meleklere inanmıyordu.”
Melekler Şehri, unutulmaz ve tutkulu bir aşk hikayesini büyülü bir şekilde işlemesini bilerek, diğer aşk filmlerinden ayrı bir yere konulmayı hakeden, oyuncularının performanslarıyla alkışı hakkettikleri etkileyici bir film. Los Angeles şehri ile Tahoe Gölü’nün eşsiz manzaralarını görmek de çok hoş bir keyif veriyor. Canlarını aldığı insanlara hayatta en çok neyi sevdiğini soran ve bu şeyleri bir deftere not eden, ölüm meleği rolünde Nicolas Cage’in performansı çok başarılı. Yakışıklı görülmediği halde aşık bir meleği başarıyla canlandırmak, ona karşı önyargılı olan çoğu insanın önyargılarını yıkmasını sağlyor. Her tür filmde oynayabildiğini kanıtlayan Nicolas Cage’in, iyi oyunu, ona karşı bir kez daha izleyicinin hayranlık duymasını sağlıyor.
Hissedebilmek için her şeyden vazgeçen bir meleğe, küçük bir kız çocuğu tarafından söylenen, hayatı yaşamanın önemine vurgu yapan söz ile noktayı koyalım;
"Rüzgarı yüzünde hissedemedikten sonra kanatların ne önemi var."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder