4 Aralık 2011 Pazar

SEEKİNG JUSTİCE - (2011)


The Hungry Rabbit Jumps

Roger Donaldson'ın yönettiği filmde yan rollerde Oz ve Lost dizilerinden çok iyi hatırlayacağınız Harold Perrineau, Dexter dizisinden Jennifer Carpenter var. Son olarak Unknown'da izlediğimiz January Jones da filmin ana karakterlerinden birini canlandırıyor. Asıl heyecan verici oyuncu ise tabii ki Guy Pearce. Filmin yapımcıları arasında Tobey Maguire de var.

Son dönem filmleri içinde yanlış seçimler yaparak izleyicisini ziyadesiyle hayal kırıklığına uğratan Nicolas Cage, bu filmle kariyerinin en kötü filmlerine keskin bir şekilde 'dur' diyor. Zira hem filmin hem de Cage'in performansı seyirciye keyifli bir aksiyon/gerilim sunmasının yanı sıra adalet sistemine de kendine has uslübuyla güzelce eleştiri getiriyor. Ve "sistemin sunduğu haksızlıklara karşı adaleti kendi ellerinizle sağlamak ister misiniz?" diye de zor bir soruyla seyircisini baş başa bırakıyor. Dramatik hatlarıyla öne çıkan film bu dramı ağlak şekilde işlemiyor, direkt meramına yönelerek Nicolas Cage'in oyunculuğundaki çok yönlülükten de faydalanarak film bir anda yerinde aksiyon sahneleriyle derdini etkileyici şekilde anlatmayı başarıyor. Film vizyona girmeden önce de Cage ve film hakkında beklentilerimin büyük olduğunu dile getirmiştim. Son dönemdeki hayal kırıklıklarının ardından Seeking Justice, beklentilerimi -fazlasıyla olmasa da- karşılayan bir eser oldu. "Film, başkarakterin toplumsal ve bireysel huzuru için kendi içindeki adalet mücadelesine derin bir şekilde değinebilirdi" diye düşünenler olabilir. Bunu film, açıktan ve derin bir şekilde yapmasa da bence, film boyunca karakter bir yandan gizli toplulukla savaş halindeyken diğer yandan da masumiyetini korumaya devam ediyor.


New Orleans'ın ev sahipliğini yaptığı The Bad Lieutenant: Port of Call - New Orleans'daki iyi oyunundan sonra Nicolas Cage'in özlediğimiz başarılı oyunculuğunu yine aynı yerde (New Orleans) bıraktığı yerden devam ettirdiğinden kuşkunuz olmasın. The Bad Lieutenant'daki kadar özgün bir karakter yaratımı elbette yok fakat sizi film her yönüyle saracaktır. Seeking Justice, bir yandan adaleti kendi yollarıyla arayan gizli bir topluluğu merkezine alarak hikayesini anlatırken diğer yandan da Will Gerard'a (Cage) kurulan kumpasla aksiyonu her dakika daha da arttırıyor. Bu gizli topluluğa mensup insanların New Orleans'ın hemen her yerinde olması filmin gizemini daha da büyütüyor. Ve bu süreçte de adaleti kendi yollarıyla sağlayan grubun içinde de insanoğlunun her zaman gösterdiği tamahkarlık ve yoldan sapmalar gün yüzüne çıkıyor. Film, topluluğun kendi içinde savaştığı fikrine çok az yer verse de bu topluluğun her yerde olması, Gerard'ı zorlu bir kaçışın ve kovalamacının içine sürüklerken izleyici de kendine düşen kısımdan son derece memnun ayrılıyor filmden. The Hungry Rabbit Jumps olarak belirlenen filmin ismi daha sonra Seeking Justice olarak değiştirilmişti. Filmde The Hungry Rabbit Jumps terimi büyük bir gizemin büyük bir parçası olarak karşınıza sık sık çıkacak...

Bütün oyuncuların hakkını vererek oynadığı Seeking Justice, adalet sistemine büyük tokatlar vurmuyor, can alıcı aksiyon sahneleriyle sizi koltuklarınıza çivilemiyor, Nicolas Cage'in oynadığı karakter de asla unutulmayacak birisi değil fakat tüm bunların dışında film, şiddet ve adalet arayışı üzerinden intikam duygusunu ön plana çıkararak, 'kendi içinde' hikayesini etkileyici şekilde kotaran, seyircisini son dakikada bile gizem ve gerilimden mahrum bırakmayan, izleyiciye vicdan muhakemesini yaptırmayı başaran, gerçekçi yapısıyla dikkat çeken izlenmeye değer bir Nicolas Cage filmi.

1 yorum:

  1. Blog ne ki, site açsan az bile sana.. Bu kadar derinlemesine, ustaca yorumlamışsın Nic ustamızı. Yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum, düşüncelerime tercüman olmuşsun, helal olsun devam et yazılarına.

    YanıtlaSil